Tehlikeli Oyunlar

Beklenen geç geliyor; geldiği sırada insan başka yerlerde oluyor.
---
Hikmet'e göre ülkemizde herkes aklını oynatmış; memleketin, İsviçre'ye tedavi için gönderilmesi icap ediyormuş. Ancak oradaki doktorlar anlar, diye tutturuyor.
---
Beni hep durduruyorsunuz albayım. Bir gün beni kimse durduramayacak. Ve kendimi rezil etmeme izin verilmedikçe, ben de elâlemi rezil etmeğe devam edeceğim. Ve herkes kaybedecek bu yüzden.
---
Tarih gibi, boşanmalar da zaman zaman yeniden yorumlanır.
---
İşte Adem Tambay ve Havva, ilk gülümsemeyi o anda, ihtiyaç yüzünden icat ettiler.
---
...romandaki kötü katiller gibi hamam böcekleri düşüp kalıyorlar, fısfıs kutusunun kapağındaki maskeli katil yapıyor bütün bunları, iyi katil olduğu için o sağ kalıyor, sarışın genç kızlar onu çok seviyor, beni sevmiyorlar, büyüyünce ben de katil olacağım, kötü katilleri öldüreceğim, onları kovboy filmlerinde olduğu gibi meşru müdafaa yaparak yok edeceğim...
---
...kendimle konuşurken bile onun hoşuna gitmeğe çalışıyordum, ara sıra ellerimin bulaşığıyla gidip onun uyuyuşunu seyrediyordum, demek onu seviyordum, demek onu seviyorum diyordum kendi kendime.
---
Ben, üçüncü tekil şahısım. Ben bir yerde olsam bile benden öyle bahsederler: 'Kimseyi dinlemez', derler. Oysa 'Kimseyi dinlemiyorsun,' demelisiniz.
---
"...Gerçek, başkalarının bize uygulamaya çalıştığı tatsız bir ölçüdür." " Birimi var mı Hikmet amca?" "Birimi insandır."
---
Ey kalem! Bu eser senin değildir. Ey gece! Bu seher senin değildir.
---
Biletleri, daha satışa çıkmadan kapışıyorlar. Kendileriyle birlikte karılarına, çocuklarına, bütün sülalelerine mezar satın alıyorlar. Bu ne biçim anlayıştır? Sen her zaman kuyruğun arkasında kalıyorsun: Bir sinemaya gidemiyorsun, bir fincan kahve içemiyorsun, doğru dürüst ölemiyorsun. Hep tetikte olacaksın, hep ilerisini düşüneceksin: Sabah olmadan öleceksin ki cenazen öğle namazına yetişsin.
---
Başka üzüntüleri de vardı Hikmet'in. Çalıştığı çevrede zengin gençler tanımıştı: Hikmet'in sözlerini ilginç bulan, evindeki kanepesiz büfesiz odaları yadırgamayan gençler. Hikmet, salondaki tek koltuğa oturarak onlara kendi dünyasından hikâyeler anlatıyordu. Aslında karanlık bir dünyaydı bu. Hikmet, bu dünyayı zengin dostları için aydınlatmayı biliyordu yoksa bu karanlık çekilmezdi. Herkes biliyordu ki, bu dünya aslında yoktu; bunu Hikmet de biliyordu. Herkesin okumaya vakti olmadığı için, onlara romanlar yaratıyordu Hikmet, oturduğu koltukta. Herkes içini çekiyordu bunları dinlerken(...)
---
(...)Schlick'in akıl hastane sindeki yaşantısını da anlatalım mı albayım? 
Hüsamettin Bey elini tahtaya vurdu: "Oraya girmiş gibi konuşuyorsun Hikmet."
"Girmesine girerim de albayım, çıkması zor olur diye korkuyorum. Bugünün doktorları, insanın delirdiğini çok kolay kabul ediyorlar da, iyileştiğine inanmakta biraz nazlanıyorlar. Bu akıl hastanesi, turnikeye benziyor albayım; hani tren istasyonlarında var ya."
---
"Alışılmış değerlendirmelere göre, ben bir hiçim albayım. Ölçülerimi kendim getirmek zorundayım bu nedenle. 'Zayıflık' adlı bir kuvvet birimi yokmuş albayım. Öyle söylediler. Ben de, suyu ve elektriği olan bu gecekonduya kaçtım."
---
Rıza Beyin karısı Hasibe Hanım, Hikmet'in son yemek konusundaki açıklamalarını dikkatle dinliyordu. Hikmet de kadının adını yeni öğrenmişti; demek ki o güne kadar Rıza Beyin karısı olmaktan öteye geçemeyen bu kadın, kalabalığın içinde kişiliğini bulmuş ve Hasibe Hanım olmayı başarmıştı. Bakkal Rıza ve çırak Süleyman da Hikmet'in açıklamalarını, başlarını sallayarak dinliyorlardı. "Bir kişi ihanet etmişti onlara," diyordu heyecanla Hikmet. "Onunla birlikte onüç kişi oluyorlardı. Onüç sayısının uğursuzluğu da buradan gelir." Yeni bir şey öğrendiği için çok sevinmesine rağmen bakkal Rıza itiraz ediyordu: "İsa, bütün büyüklüğüne rağmen bu hainin niyetini nasıl anlamadı Hikmet Bey?" "Hiç anlamaz olur mu Rıza Bey? Ne var ki, kadere karşı konulamayacağını biliyordu. Sen bakkallığın ötesine geçebiliyor musun?" Hasibe Hanım başını salladı. "Böyle büyük kaderlerin önüne geçilmez." Bir süre tartışıldıktan sonra Hasibe Hanımın, büyük kader sözüyle, kocası Rıza Beyin bakkallığını kastettiği anlaşıldı.
---
Düşünceler insanın canını acıtmıyor; biraz sersemletiyor o kadar. Şiddet değil, süreklilik insanı yıkıyor. İnsanlarımız da sabretmesini bilemediler. Onlara o kadar söyledim, bırakın bu akıl dışı aceleciliği diye. Bu gidişle ingilizlere hiç benzeyemezsiniz, dedim insanlarımıza. Futbol maçlarındaki geçici başarılarımıza güvenmeyelim; göreceksiniz, zamanla gene onlar kazanacak.
---
Hava kararıyordu. Köşeden bir genç kızla bir genç adam göründü kolkola. Delikanlı bir şeyler anlatıyordu, genç kız da başını sallıyordu. "Bana kalırsa filim biraz karışıktı," dedi genç adam. "Bazı yerini anlamadım." "Canım," dedi kız, "Sonunda çocuk ölüyor işte." "Aptal," dedi delikanlı, "O kadarını biz de anladık."

26 Mart 1973

--------------------------------------------------------------------------

Ayrıca bkz.:







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

1984

İçimizdeki Evren: Kuantumdan Kozmosa